Spor Hukuku, Avrupa ve Amerikada bu şekilde
bağımsız bir hukuk disiplini haline gelir ve kurumsallaşırken; Türkiye,
Türk insanı, Türk hukukçusu bu durumu hiç mi görmemiştir. Hayır, böyle
bir iddiada bulunmamız son derece yanlış bir yaklaşım olur. Ülkemiz
insanı, belki batılılardan dahi önce konuya değinmek istemiş, ancak ilk
tespitler kaybolup gitmiştir.
Gerçekten, 1938 ve sonrası yıllarda Türkiyede yayınlanan “ BEDEN TERBİYESİ VE SPOR “ adlı derginin üç sayısında (1940/24, 1941/25, 1941/26) Necdet AZAK imzasıyla ve “SPOR HUKUKU “ başlığı altında bir yazı dizisi bulduk. Dizinin üst başlığı “ SPOR BAKIMINDAN HUKUKİ BİR TETKİK
“. Sayın (herhalde şimdilerde merhum) Necdet AZAKın kim olduğunu
bilmiyoruz, şimdilik saptayamadık ; ancak ifadelerinden çok değerli bir
hukukçu olduğu anlaşılıyor. Spor Hukuku hakkında bundan 64 yıl önceki
tespitlerini burada aktarmayı, bir vefa borcu olarak görmekteyiz.
Bir kere Sayın Necdet AZAK, disiplinin adını son
derece çağdaş bir şekilde koymuş: SPOR HUKUKU. Derginin üç sayısında
toplam yedi sayfa tutan tespitlerinin en çarpıcı noktalarını burada
sizlere aynen aktarmak istiyoruz. Necdet AZAK diyor ki : “ Spor
ile Hukuku karşılaştırdığımız zaman, acaba ne gibi münasebet halkaları
teşekkül eder ? Bu iki kelimenin ilk teması tabii olarak şu iki suale
yol açacaktır : 1) Fertlerin spor yapmak hakkı var mıdır ? 2) Spor
hukuku diye birşey mevcut mudur ? ............. Filhakika, spora bağlı
olarak, insanın bir hakkı vardır ; bu, hoşuna giden bir sporu mertçe, bu
spor nevi için memlekette vazedilmiş bulunan kaidelere uygun olarak,
yapmak hakkıdır. ............... Şu halde gerek medeni haklar
bakımından, gerekse bir şahsiyet olması dolayısıyla, insanın spor yapmak
hakkına malik olduğunu kabul etmek lazımdır. ............ Spor hukuku
diye bir şeyin mevcut olup olmadığını araştıracak olursak, şayanı dikkat
bir vaziyet ile karşılaşmış oluruz. Spor kulüplerinden başlayıp Beden
Terbiyesi Genel Direktörlüğüne kadar uzanan muhtelif merhalelerin her
birine muvazi olarak yürüyen bir hukuk mefhumu mevcuttur. ..............
Bu vaziyette, spor kulüpleri bir cemiyet olarak kabul edilince ve
cemiyet de aslında bir içtimai teşekkülden ibaret bulununca, manevi
şahsiyeti haiz olan bu topluluğun nefsinde mündemiç bir hukukun da
mevcut olması icap edecektir. .............. Filhakika sporlar,... hem
iktidar kuvvetine, hem kaideler tedvin etmek salahiyetine, hem de
statüye ve hem de hukuki muhtariyete sahiptir. Buna nazaran müessesenin
fevri olarak vücuda getirdiği üç nevi hukuk vardır : Disiplin kaideleri
şeklinde hukuk, örf ve adet hukuku ve dahili nizamname kaideleri
şeklinde hukuk. ............. Şu halde asıl spor hukuku, kulüplerin,
ittifakların veya federasyonların dahili nizamnamelerinde ve muhtelif
sporlara ait olmak üzere tedvin edilmiş talimatnamelerde kendisini
göstermektedir. .............İşaret edilebilecek diğer bir nokta da,
medeni kanun, borçlar kanunu, ceza kanunu ve bazı idari kanunlar gibi
umumi mahiyetteki mevzuatın spor muamelelerine tatbiki halidir. Bu mevzu
dahi başlı başına bir etüdün çerçevesini teşkil edecek mahiyettedir.
..............Açıkça söylenilmesi icap eden ve tetkiklerimiz neticesi
mesabesinde bulunan hakikat şudur ki : bugün tam manasile bir spor
hukuku mevcuttur ; bu hukuk kendi muhitinde cari olduğu gibi, diğer
hukuk sahalarile de mütemadi bir temas halindedir. ............ Bir
memlekette, belki de daha geniş olarak bütün dünyada muhtelif sporlara
ait örf ve adet kaideleri yavaş, fakat kati bir tekamül seyriyle spor
hukukunun bir kısmını teşkil etmişlerdir. Örf ve adet kaideleri sporun
teknik kısmında olduğu gibi içtimai cephesinde de tesirlerini gösterir.
...........Spor mevzuuna temas eden bir kanunun mevcut olmadığı
devirlerde bile spor hukukuna ait kaidelere tesadüf etmek mümkündü.
çünkü spor hukuku kanundan evvel örf ve adete dayanmaktadır.
...............Zamanımızda muhtelif sporlara ait olmak üzere gerek
muhtelif memleketlerdeki federasyonlar tarafından, gerekse beynelmilel
federasyonlar marifetiyle kaleme alınan nizamnamelerdeki bir çok teknik
kaidelerin menşeleri örf ve adete dayanmaktadır. ............. Spor
hukukuna iki numaralı kaynak olarak (iradenin muhtariyeti)
gösterilebilir. ............ Muayyen bir sporu yapan muhtelif sporcular
aza sıfatıyla korporatif bir müessese halinde toplandıkları vakit
faaliyet ve münasebetlerini tanzim ve idare etmek üzere müştereken bazı
kaideler kabul ederler. Büyük bir anlaşmanın mahsulü olan bu kaideler
bir çok cihetten hakiki bir kanun mahiyetini arz etmekte ve bazen de
tesir ve şumulleri muhtelif memleketlere kadar uzanmaktadır.
.............Federasyonlar ve ittihadlar, bu mevzuun daha şumullü ve
canlı numuneleridir. ............. Spor hukukunun kaynaklarını sayarken,
bunların arasında bir (kanun)dan da bahsetmiştik.
.............Türkiyede henüz bu şekilde mevzuatın mevcut bulunmadığı
zamanlarda spor hukukunun hangi kaynaklardan geldiği hakkında bir tetkik
yapılsaydı bu tetkikatın neticesi yalnız örf ve adeti ve irade
muhtariyetini ortaya koymaktan ibaret olacaktı. ........... Beden
Terbiyesi Kanunu da, her istiyenin, istediği şekilde spor ve idman
yapmasını kabul etmiyerek, fertlerin şu veya bu şartlar altında ve
muayyen bir gayeye ulaşmak üzere spor yapmaları prensibini vazetmiştir.
............. Kanun, her sporun veya bir kaç spor şubesinin teknik, yani
kaide bakımından federasyonlara bağlanmalarını amirdir. Federasyonlar,
herhangi bir spor şubesinde örf ve adet ile müesses bulunan kaidelerden
bazılarını alıp, bazılarını da atmak suretiyle talimatname veya
nizamnameler hazırlayabilirler. .............. Kaynakların kanun içinde
birleşmeleri mevzuunda yer alabilecek diğer bir nokta da, spor hukukunun
iki numaralı kaynağı olan (irade muhtariyeti) nin
vaziyetidir............... Bunları bir cümle ile ifade etmek istersek
diyebiliriz ki, beden terbiyesi kanunu, bugüne nazaran en son tekamül
merhalesini teşkil etmek suretiyle spor hukukunun diğer kaynaklarını
kendi çevresinde birleştirir. ....... “.
Yukarıdaki ifadeler 1940 yılına ait, o dönemdeki spor – hukuk ilişkileri
ve bilhassa henüz oluşmamış spor hukuku kavramları göz önünde
tutulursa, ne denli çağının ilerisinde ve hatta günümüzde, incelemiş
olduğumuz Fransızca, İngilizce ve İtalyanca “ spor hukuku “
kitaplarındakinden de daha veciz ifadeler taşıdığını belirtmek isteriz.
Şayet bundan 64 yıl önce Necdet Azak ‘ın açmış olduğu yol takip edilmiş,
hukuk fakültelerimizde spor hukuku bir disiplin olarak kabul edilmiş
olsaydı, bugün belki de dünyanın en ileri spor hukuku teorik ve pratik
kavram ve kurumlarına (mevzuat ve kuruluşlarına) sahip olurduk...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder