Futbolun günümüzdeki yeri ve önemi tartışılmaz. Oynayanlar ve
seyredenlerin yanında yönetenleri ile çağımızın futbolu bir endüstri
haline gelmiştir. Bir karşıt ve tezatlar oyunu olması nedeniyle hem
oynayanı hem de izleyeni yeni pozisyona, heyecana ve zevke taşıması
nedeniyle güncel hayatta hep farklı kılınmıştır.
Hepimizin içinde bir top vurma dürtüsü vardır aslında. Yolda yürürken
bize doğru gelen bir topa hareketlenmek, yerde olan bir çöpe vurmak,
küçükken çoraplarımızı kullanarak yaptığımız yuvarlağa benzer bir
zabazingoyla oynamamız, vs... Bütün bunlar futbola olan aşkı doğrular
nitelikte.
Yine yılın büyük çoğunluğunda halkın gündemini hep futbol meşgul
ediyor, bunca sorun, sıkıntı, acil durum varken bile televizyon
kanalları, gazete, internet gibi haber kaynaklarında hep daha fazla göze
batmaktadır. Futbol maçları öyle havada oynanıyor ki hem oynayan hem de
seyirci heyecan ve sevinç çığlıklarına bürünerek kendinden geçiyor,
hiçbir manası ve haklı gerekçesi de olmayan bu gösterilerde çoğunluk
argo kelimelerde kullanılır öyle ki bazen ölmüş değerlerimize bile
hakaret ediliyor.
Aslında Türkiye'de futbol bir tutkudur. Hatırlayınız bu uğurda çıkan
tartışmaları, kavgaları. Bunlardan birine geçen pazar günü derbide
şahit olduk hem de içimizden birini kaybetmenin üzüntüsüyle (Burak
Yıldırım). Kendisi çok iyi cana yakın bir abimizdi desteklerini eksik
etmezdi üzerimizden, ruhu şad mekanı cennet olsun.. (bu yazımı yazarken
duydum ki öldüren şahısta yıllar önce turnuvada hatta penaltılarda
karşı karşıya geldiğim Yusuf Ortak’mış, hayat ne garip)
Bir de bu futbolun içinde fanatikler ve holiganlar vardır ki bazı
zamanlar bunlar sanki eş-anlamlılarmış gibi kullanılır. Yanlış efendim!
Hiç aynı şey olur mu? bu iki terim... Fanatik taraftar işini bilir,
takımını destekler, taşkınlık yapmaz, ortamı germez. Holiganlık ise ayrı
bir boyuttur; saldırganlık eğilimi gösterirsin. Bu eğilimin beklenen
sonucu : ''insanların yaralanması veya ölmesi''?
Bu kadar masum bir sportif faaliyetten bu kadar büyük bir toplumsal
sorunun ortaya çıkması insanın hayatındaki spor algısının yok olmaya yüz
tuttuğunun bir karinesidir. Bilindiği gibi insan hayatı boşluk kabul
etmeyen ilahi bir serüvendir. Ve seyirciler cebinin boşaldığınında
farkında bile olmadan bu zevke kurban gitmekte. Evine ekmek götüremeyen
nice aldanmış insan,seyretmek için para harcar.ceplerini doldurmak için
yine futbol endeksli şans oyunlarına yönelirler,farkında olmadan daha da
sıkıntıya girerler. Sonuçta boşalan cepler, yıkılan umutlar, hayatlar,
yuvalar ve diğerleri? Sadece bunlar mı?
Her şey bununla yeterli kalmıyor formasından çorabına, t-shirt’ünden
ayakkabısına, atkısından şapkasına dek insanlar hep sıkıntıya girmekte.
Bu alanda üretim yapan çeşitli uluslararası kapsamda mağazalar ve
sayısızca yerli firmalar var. Stadlar yaptırırsın, futbolcu
alırsın-satarsın, bakım-onarım derken bir şekilde birilerinin cebinden
paralar çıkar ve bu sektörde dönmeye devam eder.
Alın size net bir örnek: Süper Lig maçlarının yayın haklarını almak
için 321 milyon Dolar ödeyen Digitürk.Şu paraya bakarmısınız(!). Eğer
Digitürk para kazanamasa ihaleyi bu kadar paraya nasıl alabilirdi? bir
düşünün. Demek ki futbol artık sportif faaliyetlerin aksine kazanç
kapısına döndü.
Bütün bunların yanında futbol karışıklılık ve kışkırtmalar içinde
uygun bir zemin oluşturuyor, art niyetliler bunu fırsat bilmekte ve de
yoğunlukla bu zemin ve kitleleri kullanmaktadırlar.
Günümüzün futbolu sportif bir faaliyet ya da bir uğraş olmaktan çıkıp
büyük bir ekonomik gücü içinde barındıran bir sektör olarak karşımızda
durmaktadır. Tabi ki bu ekonomik beklentilerin ve bu gücün doğurduğu
sıkıntılar futbolun doğasını da tahrip etmiştir. Futbolda bir
mücadelenin sonucunda elde edilen başarılar yerini, bütünüyle kurumsal
olarak yapılan faaliyetlere bırakmıştır. Sahada ki başarıların elde
edilmesi için yoğun bir kurumsal çalışmalar yapılmaktadır. Futbolun
kurumsal kimliği sportif alanın önüne geçmiştir. Bunun yanında futbolun
beslediği yeni sektörler ve kazanç alanları ortaya çıkmıştır. Devlet
bile futbolun bu yapısını kanıksayıp desteklemiştir. Daha da ileri gidip
modern kumarhane diyebileceğimiz bahis oyunları ile bu durumdan
nemalanmaya çalışmaktadır. Devlet kendi eliyle vatandaşına kumar
oynatmakta ve oynanmasını teşvik etmektedir.
Sağlıklı beden için herkes spor yapıp futbol oynamalıdır derler oysa?
Lakin bunlar için ne uygun şartlar ne de altyapı oluşturuldu. Hep
saptırma kışkırtma aracı olarak kullanıldı,tüm bu olumsuzluklar arasında
sorulması gereken bir soru var;
Futbol neden bu kadar takip ediliyor?
Aslında bu nitelikteki soruları artırabiliriz ama bana göre
verilebilecek en iyi cevap kanımca futbolun ve hayatımızın
ilişkilendirilmesidir, yani hayatta olduğu gibi futbolda da başımıza ne
zaman nerede ne geleceği belli değildir; topu rakip ağlarla
buluşturabilirsiniz yanı sıra kendi filelerinizde de görebilirsiniz, kim
bilir kırmızı kart görüp oyun dışı da kalabilirsiniz (Ölüm)
Ve bir şekilde bu oyun bitecek bunu da biliyoruz! yeri geliyor sakatlanıyoruz, düşüyoruz, kalkıyoruz..
Yazıma son noktayı koymadan sayın İbrahim Yazıcı hocama ve Burak
Yıldırım abimize Allah’tan rahmet tüm spor camiasına ailesine
sevenlerine, kendisini onun yoluna adayan tüm yurttaşlarıma kardeşlerime
başsağlığı diliyorum.
Şen ve esen kalın.
M. Berk Ergin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder